30 Nisan 2014

'Millî irade' kimin iradesidir?

Tayyip Erdoğan hedef aldığı kişileri, kurumları, örgütleri millî iradeyi tanımamakla, millî iradeye karşı darbe planlamakla suçluyor ve miting meydanlarını dolduranlara yuhalatıyor

Tayyip Erdoğan, yedi düvele karşı kurtuluş savaşı veren komutan edasıyla meydan meydan dolanırken, kitlelerin bilincini saptırıp gaza getirmeye yönelik en etkili propaganda unsurlarından biri olan “millî” kavramını tepe tepe  kullanıyor. Her türlü muhalefeti, eleştiriyi, işine gelmeyen, hoşuna gitmeyen, planlarına uymayan her düşünceyi, her kararı, her kurumu, her uygulamayı gayrı millî ilan ediyor. Hedef aldığı kişileri, kurumları, örgütleri millî iradeyi tanımamakla, millî iradeye karşı darbe planlamakla suçluyor ve miting meydanlarını dolduranlara yuhalatıyor. Başbakan’ın “millî irade” saydığı/sandığı bir kısım insanımız da, komuta uyup millî çıkarları baltalayan “hain”leri, (Başbakan’ın deyimiyle “bunlar”ı) lanetliyor, iç ve dış düşmana karşı, istiklâl mücadelesi verdiğini haykıran başkomutanın yanında saf tutuyor.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın mahkemenin kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşma sonrasında Başbakan’ın sözcülerinin ve medya borazanlarının ağızlarından kalemlerinden dökülen “Millî iradeye tokat atılmıştır, millî irade çiğnenmiştir, millî iradeye yargı darbesi”, vb. beyanları, millî irade kavramının nasıl çarpıtıldığının yeni bir örneği oldu. Bu sözler, AKP kadrolarının millî iradeyi kendileriyle özdeşleştirdiklerinin, kendi iradelerinden ibaret saydıklarının da açık itirafıydı. Çünkü o konuşmada tokat yiyen birileri varsa, “Anayasa mahkemesinin kararına saygı duymuyorum” diyen,  AYM’yi millî çıkarlara aykırı kararlar alan şaibeli bir kurum olarak gösteren Başbakan Erdoğan ve kadrolarından başkası değildi.

 

Millî irade ne silah ne de kalkandır

 

Başbakan Erdoğan ve AKP kadroları “millî irade” kavramını hem silah, hem kalkan olarak kullanıyorlar. AKP’nin elinde ve dilinde “millî irade”; yolsuzlukların, kanunsuzlukların aklanmasını, rejimi büsbütün otoriterleştirecek adımların pervasızca atılmasını, kuvvetler ayrılığının tartışmaya açılmasını meşrulaştıran bir manivela oluyor. AKP’nin kendi oy tabanını sağlamlaştırıp pekiştirmek üzerine kurulu seçim stratejisinin temeli de bu kavramı kullanarak halkı: millî irade yani “bizler” ve karşımızdaki gayrı millî düşman kesimler, yani “onlar” olarak bölmeye, cepheleştirmeye, bir kesimi ötekileştirmeye ve milletten dışlamaya dayanıyor. Başbakan, örgütlü örgütsüz her çeşit muhalefeti, “bunlar, bunlar” diyerek ötekileştirip aşağılarken, millî irade olarak gördüğü kendi özde yurttaşlarıyla AKP’yi desteklemeyen halk kesimlerini, muhalif kişileri, farklı düşünenleri, farklı siyasetleri kalın çizgilerle ayırıyor; ayırmakla kalmayıp birbirinin karşısına dikiyor. Bir zamanlar vesayetçi zihniyetin asker-sivil muktedirlerinin sözde vatandaş ilan ettikleri, şimdi özde vatandaş olarak başkalarını “sözde”leştiriyorlar.

Erdoğan ve kadroları, millî irade kavramından oy çokluğunu ve Meclis çoğunluğunu anlıyor. Çağdaş demokrasilerde eksik ve yetersiz kalan, baştan beri de çok tartışılan bu anlayış Türkiye gibi demokrasi kültürünün henüz zayıf olduğu toplumlarda rejimin otoriterleşmesinden, siyasal iktidarın denetim dışına çıkmasından başlayıp çoğunluk (hatta bazı durumlarda azınlık) diktasına uzanan ciddi tehlikeler barındırıyor.

Televizyon ekranlarındaki veya  iktidar-muhalefet atışmalarındaki sığ ve kısır tartışmaları bir adım aşıp AKP’nin millî irade’den ne anladığı üzerine düşünmek gereksiz fikir jimnastiği sayılmamalı. Kavramı yerli yerine oturtmak sadece bugün demokratik rejimi tehdit eden gidişatı anlamaya değil geçmişteki darbeci-vesayetçi otoritarizmi de açıklamaya olanak sağlar.

 

Genel irade’nin Türkçesi: Millî irade

 

Kavram siyaset bilimi ve felsefesinde millî değil “genel irade” şeklinde geçer. Jean Jacques Rousseau’nun demokrasi kuramının önemli ayaklarından olan siyasal meşruiyet kavramı, (daha sonra da Fransız Devrimi’nin halk egemenliği ilkesi) “genel irade” temeline dayanır. Yurttaşların bireysel tercih ve iradelerinin üzerinde yer alan, bütün ulusun üstün iradesi olarak tanımlanan genel irade, Rousseau’dan beri çok tartışılmış; diktatörlüğe, kitle terörüne, birey iradesinin ve azınlık haklarının yok edilmesine vardırabileceği ileri sürülmüş; genel iradenin ulusun tümünün değil siyasal çoğunluğun iradesi olduğu ve yasal -anayasal denetim mekanizmalarının eksikliği durumunda bu iradeyi siyasal çoğunluk adına kullananların baskıcı, otoriter, antidemokratik uygulamalarına gerekçe sağladığı görüşü, yaşanan deneyler ışığında ağır basmıştır. Çağdaş demokrasilerde, genel iradeyi temsil eden iktidarların halk adına kullandıkları egemenlik hakkı, her ülkede kendine özgü biçimler kazanan çeşitli anayasal denetim mekanizmalarıyla güvence altına alınmış, özellikle de keyfîliği ve kişi ya da parti sultasını engellemeye yönelik yasal önlemler getirilmiştir.

“Millî” sözcüğünün toplumumuzdaki fetiş niteliği nedeniyle olmalı, genel irade kavramı Türkiye’de “millî irade”ye dönüşerek çok partili sisteme geçiş döneminde yaygınlık kazandı. Özellikle 1950’de halk çoğunluğunun oylarıyla “Yeter! Söz milletindir” sloganıyla iktidara gelen Demokrat Parti, devletin dizginlerini ellerinde tutan vesayetçi seçkinlere karşı millet iradesine dayandığını, gücünü milletten aldığını millî iradeye sürekli atıfla belirtti. DP söyleminden hafızalarda kalan: “Siz isterseniz hilafeti de getirirsiniz” veya “Odunu aday göstersek seçilir” türünden ifadeler millî iradenin o zamanlardaki yorumlanma tarzını gösterir.

Aradan 60 yıl geçti. Dünyada demokrasinin çoğunlukçuluktan çoğulculuğa doğru evrilmesi sürecinde, bugün çağdaş özgürlükçü demokrasiyi birey hakları, azınlık grupların hakları, kuvvetler ayrılığına dayalı denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gibi ilkeler belirliyor. Oysa Tayyip Erdoğan ve partisi demokrasiyi oy çokluğuna dayanarak bildiğini okumak sanıp millî iradeyi kendileriyle özdeşleştirmeyi, “Tayyip Bey odunu aday gösterse seçilir” zihniyetini sürdürüyor. Mutlak kuvvetler ayrılığı, anayasa mahkemesi, yargı bağımsızlığı, sivil toplum gibi denetim kurum ve mekanizmalarına tahammülsüzlükleri de bundan kaynaklanıyor: İçselleşmiş bir demokrasi gelenek ve kültürüne sahip olmamalarından, sınırsız ve denetimsiz iktidar arayışlarından...

 

Siz millî iradeyseniz bizler neyiz?

 

Bir nokta daha var, AKP propagandasının yoğun beyin yıkama operasyonunun etkisiyle çok da gündeme getirilmeyen bir nokta: Oy çokluğuna ve milletvekili sayılarına dayanarak ben millî iradeyim diyenler, kendi kararlarına, politikalarına, hukuksuzluklarına, antidemokratik adımlarına karşı çıkanları millî iradeye karşı gelmekle, halkın iradesine karşı darbe yapmakla suçlarken şu basit hesabı bilmezden geliyorlar: Oy oranları yüzde 45-50 de olsa geride yüzde 50, yüzde 55 var. Bu durumda halkın size oy vermemiş yarısı ve yarısından fazlası millî irade dışı mı? Millî irade Büyük Millet Meclisi’nde değil de AKP merkezinde mi temsil ediliyor? En fazla oy almış, en çok milletvekili çıkarmış parti olarak iktidardayım, yürütmenin başıyım, demek başka, milli irade benim demek başka.

“Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?” cümlesinde ifadesini bulan halkın bir bölümünü küçümseyici, vesayetçi, ötekileştirici, seçkinci ve antidemokratik zihniyet ile, “makbul vatandaş bana oy verendir, millî irade de onların benim tarafımdan temsil edilen iradesidir” anlayışının ne farkı var?

Millî irade benim irademdir, senin iradendir; demokratik özerklik isteyen Kürt halkının, tarihle yüzleşme ve özür bekleyen Ermenilerin, Dersimlilerin, bütün azınlıkların iradesidir; Alevinin, Zazanın, Süryaninin, Ezîdinin, dinlerine, mezheplerine, kültürlerine saygı, eşitlik, koruma isteyen herkesin iradesidir; yemelerine, içmelerine, değerlerine, yaşam biçimlerine karışılmasına izin vermeyenlerin, rant uğruna ülkenin talan edilmesine, doğanın tahribine karşı çıkanların iradesidir; bölge hâkimiyeti, Müslüman dünyası liderliği hayalleri peşinde, ülkemizin kirli savaşlara karışmasına hayır diyenlerin iradesidir. Size oy verenlerin de, vermeyenlerin de iradesidir. Genel irade, halkın bütün kesimlerinin evrensel insanî ve hukukî değerler paydasında birleşen iradesidir.

Kısıtsız, sorumsuz, denetimsiz güç olma ve halkın en az yarısı üzerinde tahakküm kurma hayallerinizi millî irade kalkanı arkasına gizleyip, oradan üstümüze ateş etmeyi kesin. Millî iradenin tokadı yoktur ama böyle giderse gün gelir gerçek varlığını ve gücünü bir şekilde belli eder.

 

Yazarın Diğer Yazıları

1 Mayıs'ta Taksim'e çıkamamanın sorumlusu kim?

45 bin polisin işe koşulduğu bir ortamda, eski gücünde olmayan sendikal hareketin, uzun yıllardır pasifize edilmiş, aş-iş-ekmek derdindeki emekçi sınıfları Taksim'e çıkarmaya niyeti vardı, ama gücü yoktu

Istakoz, Maldivler, pahalı saat muhalefeti AKP'nin AK'lanmasına yeter mi?

AKP kendi içinde bir muhasebeye yönelmek istiyorsa 2002 AKP'sinden 2024 AKP'sine adım adım nasıl gelindiğini; ıstakozu, Maldivler'i bir yana bırakıp Reis'in metaformozu ve Beştepe zihniyeti üzerinden düşünmek zorunda

"Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna

Başta CHP, demokratik muhalefet bu davaya sahip çıkmak zorundadır. Yargının ne ölçüde siyasallaştığını, sadece Beştepe'nin değil tarikatların, cemaatlerin elinde olduğunu herkesin bildiği Türkiye'de "Yargı kararıdır, ne yapalım," demek ipe un sermektir, tezgâhlanan provokasyona su taşımaktır